Eren’in ve askerimizin şehit edildiği söz konusu menfur saldırı ise, açık bir hakikati bir kere daha gözler önüne serdi. Bu hakikat ise, beyinleri “cesaret hapı” ve benzeri kimyasallar ile çürümüş hain PKK militanları tarafından yapılması mümkün olmayan karmaşık planlar ile Türkiye’nin karşı karşıya olduğudur.
Bu karmaşık planlardan birisi, PKK’nın eylem coğrafyasını genişletmek suretiyle Türkiye’nin dikkatini daha geniş bir coğrafyaya dağıtmak; böylece Suriye ve Kuzey Irak’ta üst-akıl tarafından planlanan Kürt koridoru, kantonlaşma ve benzeri hain emellerin icrasını kolaylaştırmaktır.
Türk Devleti, yukarıda ifade edilen hain emellere karşı sistematik bir şekilde strateji geliştirme çabası içerisindedir. Diğer bir deyişle Türk Devleti, Orta Doğu’da meydana gelen gelişmeleri hassasiyetle izlemekte ve 2.000 yıllık devlet geleneğinin vermiş olduğu basiret ile rotasını çizmektedir.
Ancak bu noktada dikkatlerden kaçan bir husus, Türkiye sınırları içerisinde meydana gelen pek çok olayın aslında Eren’in şehadetini organize eden üst-akıl tarafından planlandığı ve Türk Devleti’nin bu konularda yeteri kadar tedbir almakta geciktiğidir.
PKK terörünün özü, Türk Devleti’nin tahakkümünü tanımamaktadır. Bu doğrultuda PKK, gerek silahlı eylemler ile, gerekse sosyal örgütlenmeler ile Türk Devleti’ne meydan okumaktadır.
Türk Devleti, üniversiteler içerisinde kümelenen PKK yandaşı grupları tespit etmeli ve bunları “terör örgütü” olarak tanımlamalıdır. “Özgürlük, hakların eşitliği, insan hakları” gibi kutsal değerleri, menfur amaçlarına kostüm yapan bu zihniyete karşı Devlet, daha geniş çaplı önlemler almalıdır. Devlet’in önlem almadığı senaryolarda daha nice Fırat Çakıroğlu’lar toprağın soğuk kucağına gömüleceklerdir.
Türk Devleti, dış politika ve silahlı mücadelede ortaya koyduğu kararlılığı iç politikada da benimsemeli ve üniversiteler PKK yandaşlarından temizlenmelidir. Aksi halde dağlarda Erenler, kampüslerde Fıratlar bu vatan için kan dökmeye devam edeceklerdir.
Öte yandan, PKK’nın ülke içi finansman ağı üzerine daha çok gidilmelidir. Unutmamak gerekir ki PKK, kendisi kadar alçak FETÖ ile benzer insan kaynağı politikasını izlemektedir. Çaresiz, ekonomik olarak darda veya aile şefkati göremeyen vatan evlatları, bu soysuz örgütlerin iştahını kabartmaktadır. Çaresiz vatan evlatlarına cazip gelebilecek öneriler ise, çoğunlukla terör örgütleri tarafından temin edilen finansmanlar ile oluşturulmaktadır.
FETÖ’nün finansal ve ekonomik yapılanmasıyla mücadelede tecrübe kazanmış olan Türk güvenlik güçleri, söz konusu tecrübe ile son 40 yılda PKK’yı finanse etmiş iş adamlarını, esnafları, tacirleri, sanayicileri, dernekleri ve şirketleri tespit etmeli ve bu kişileri Türk adaletinin kollarına bırakılmalıdır.
Ülkemiz Eren ve Fıratlar ile doludur. Bu sebeple işgallere maruz kalmış veya Arap baharını deneyimlemiş pek çok ülkenin aksine Türkiye, Eren ve Fıratlar ile vahşi kapitalizme karşı duracaktır. Ancak zaman, tedbirli olma zamanıdır. Bu sebeple Türkiye, iç ve dış politikada ortak bir ahenk yakalamak zorundadır.
Türk milleti, Eren’e kurşun sıkan ve Fırat’ı bıçaklayanların ceza alması kadar, söz konusu kurşunu ve bıçağı finanse eden, yetiştiren ve zehirleyen zihniyeti de adalet karşısında görmek istemektedir.
Selam olsun Erenler’e, Selam olsun Fıratlar’a…