28.03.2023 Salı ( 6 Ramazan 1444 )
Hazırlayan: Sebahattin GÖKSU / İl Vaizi
Günün Ayeti:
“Öyle ise emrolunduğun gibi dosdoğru ol. Beraberindeki tövbe edenler de dosdoğru olsunlar. Hak ve adalet ölçülerini aşmayın. Şüphesiz O, yaptıklarınızı hakkıyla görür.” (Hud, 11 / 112)
Günün Hadisi:
Ebû Amr (veya Ebû Amre) Süfyân İbni Abdullah radıyallahu anh şöyle dedi:- Yâ Resûlallah! Bana İslâmı öylesine tanıt ki, onu bir daha senden başkasına sormaya ihtiyaç hissetmeyeyim, dedim. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: - “Allah’a inandım de, sonra da dosdoğru ol!” buyurdu. (Müslim, İmân 62. Ayrıca bk. Tirmizî, Zühd 61; İbni Mâce, Fiten 12.)
Günün Duası:
“Allah’ım! Dinim, dünyam, ailem ve malım hakkında senden af ve afiyet istiyorum.” (Ebû Dâvûd, Edeb, 100,101)
Günün Makalesi:
KARDEŞLİK AHLAKINI KUŞANMAK / Fatih ARSLAN / Salihli İlçe Vaizi
‘‘Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan ve ondan da eşini yaratan, ikisinden birçok erkek ve kadın üretip yayan Rabb’inize itaatsizlikten sakının. Adını anarak birbirinizden dilek ve istekte bulunduğunuz Allah’a saygısızlıktan ve akrabalık haklarına riayetsizlikten de sakının. Şüphesiz Allah sizin üzerinizde gözetleyicidir.’’[1]
İslâm, müslümanlar arasında manevî bir kardeşlik tesis etmiştir. Bu kardeşlik ana-baba bir kardeşlikten daha kapsamlı olup tüm müslümanları birbirlerine gönül bağıyla bağlayan bir kardeşliktir. Bu kardeşlik dünyanın neresinde, rengi, ırkı, cinsi ne olursa olsun birlik ve beraberlik içinde dipdiri bir İslâm kardeşliğidir. İslâm kardeşliği gönül köprüleri arasında sınır tanımaz. Sınırlar ötesinde, Filistin'de, Bangledeş'te, Myanmar'da, Mısır'da ve yüreklerin yandığı Suriye'de yani kardeşinin bulunduğu her yerdedir!
Hal böyle iken sadece kendi hayatımızı önemsediğimiz bir hayat tarzımız elbette ki olamaz. Sadece ibadetlerimizi yapmakla mükellefiyetlerimizi yerine getirmiş olmayacağız. İnsan hem Allah’a karşı sorumluluğu olan hem de kader birliği ettiği topluma karşı sorumluluğu olan toplumsal ve sosyal bir varlıktır. İbadetlerimiz Rabbimize yaptığımız yolculuğumuzda bizim için bir aydınlıktır. Ancak kardeşlerimizin hak ve hukuklarını ihmal ve ihlal etmek bu yolculuğumuzu sekteye uğratacaktır. Her devirde muhtaç olduğumuz muhacir-ensar kardeşliğini bu çağda yeniden hatırlama ve hayata aktarma vaktinin geldiğini bilmemizi arzu ediyorum. Diriliş şairimiz Sezai Karakoç’un deyimiyle ‘kardeşiz demek yetmez. Hâbil misin yoksa Kâbil misin? Onu netleştirmemiz lazım’ demenin ve tarafını göstermenin gerekli olduğu bir çağ!
Yüce Allah dünyamıza bir kanun koymuş, bütün canlıları birbirlerinin ihtiyaçlarına cevap verecek şekilde yaratmıştır. Bütün canlılara verilen bu özellik eşref-i mahlukat olan insanoğluna da verilmiş yaşamı tek başına geçirmemek için diğer insanlar var edilmiştir. Sosyal bir varlık olan insan, kendisinden başka bir varlığa, hele hele bir başka insana muhtaçtır. Nitekim ‘komşu komşunun külüne muhtaçtır’ atasözümüz bu hususu ne kadar da güzel özetlemiştir. Bu muhtaçlık ise, sadece maddi alanlarda değil manevi alanlarda da söz konusudur. Nasıl ki, kendimizde bulunmayan maddi bir şeye ihtiyaç duyuyorsak, sevgi, muhabbet, dostluk, vb. gibi manevi alanlarda da bir başka insana ihtiyaç duymaktayız.
Toplumumuzda yaşayan bütün insanlar için birlik ve beraberliği sağlamak üzerimize düşen vazifelerdendir. Bu vazifeyi gerçekleştirmemizin en önemli yolu ise aramızda bulunması gereken kardeşlik ahlakımızı tesis etmektir. Kardeşlik ahlakımızı ise, birbirimizin haklarına, diline, dinine, ırkına cinsiyetine, milliyetine, sosyal statüsüne ve rengine bakılmaksızın insana insan olduğu için tanınan haklara riayet etmekle gerçekleştireceğiz. Çünkü Müslüman, başkalarının hakkına saygı gösteren ve insanlara zarar verecek davranışlardan sakınandır. İslâm Dini inananlar arasında manevi bir kardeşlik kurmuştur.
Yüce Rabbimizin bizler için istemiş olduğu ve Hz. Peygamberimiz (sav)’in ümmetinin hayatında değiştirmiş olduğu en önemli ahlâkî ilkelerden biri de kardeşliktir. Kalplere sükûnet ve meveddet vererek lütfetmiş olduğu nimeti sayesinde kardeş olduğumuzu Rabbimiz Kur’an’da şöyle bildirmektedir: ‘…Hani siz birbirinize düşman idiniz de Allah gönüllerinizi birleştirdi ve O’nun nimeti sayesinde kardeş oldunuz. Siz bir ateş çukurunun tam kenarında iken oradan da sizi Allah kurtarmıştı. İşte Allah size âyetlerini böyle açıklıyor ki doğru yolu bulasınız.’[2] Sadece kan bağıyla değil, inananlar birbirlerine gönül bağıyla kenetlendirilmiştir. Öyle ki Rabbimiz başka bir ayette ise mü’minleri şöyle vasıflamaktadır: “Mü’minler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin. Allah’a karşı gelmekten sakının ki size merhamet edilsin.’’[3]
Bizler Müslümanız. Bizler birbirimizin manevi kardeşleriyiz. Birbirimize karşı sorumluluklarımız var. Yapmamız gereken sorumluluklar olduğu gibi yapmamamız gereken sorumluluklar da var. Peki nasıl bir kardeşlik anlayışımız olmalı?
Kendimiz için istediğimizi müslüman kardeşimiz için de istememiz gereken bir kardeşlik; müslümanın müslümana yalan söylemediği, aleyhinde yalan yere şahitlik yapmadığı bir kardeşlik; Müslümanın müslümana kötü söz söylemediği, gıybetini yapmadığı bir kardeşlik; Müslümanın müslümanı hor görmediği, onu alaya almadığı ona lanet etmediği bir kardeşlik; Müslümanın müslümana küsmediği, ilişkisini kesmediği, ona sırtını dönmediği bir kardeşlik; Müslümanın başına gelenlere sevinilmediği, üzüntüsünün paylaşıldığı bir kardeşlik ve Müslümanın müslümanı aldatmadığı bir kardeşlik…
Allah kardeşliğimizi İslâm üzere payidar eylesin.
Günün Fetvası:
Afetzedeler için zekât parasıyla barınma yerleri (konteyner, çadır, konut) yapılması caiz midir?
Deprem, sel ve benzeri nedenlerle barınma ihtiyacı ortaya çıkan ve zekât alabilecek durumda olan afetzedelere, kendilerine mülk olarak teslim edilmek üzere, zekât parası ile barınma yerleri (konteyner, çadır, konut) yapılması caizdir. Zekât yükümlüsü bunu bizzat yapabileceği gibi her bakımdan güvenilir kişi ve kuruluşlar aracılığıyla da yaptırabilir. Mülkiyeti afetzedelere devredilmeyen çadır, konteyner, konut vb. barınma yerleri ise zekât dışındaki infak ve bağışlardan yapılmalıdır. Zira dinimize göre dayanışma ve yardımlaşma sorumluluğu sadece zekâttan ibaret değildir. Dolayısıyla zekât dışındaki infak ve bağışlar ile de yardıma muhtaç olanlara ulaşmak ve yaralarını sarmak inancımızın bir gereğidir.
SÖZLÜK:
Ezanın ilk kelimelerini, dört defa tekrar edilen “Allahu Ekber” ibaresi oluşturmaktadır. Tekbir, “Allah, en büyüktür!” demek suretiyle O’nu tazim etmektir. Büyük olanın, sadece ve sadece Allah olduğunu, O’ndan gayrısının büyüklük iddiasında bulunamayacağını haykırmaktır. Tekbir, Yüce Yaratıcı’nın tasavvur edilebilecek her şeyden ve herkesten daha ulu bir otorite olduğunu kabul etmektir. Hiçbir şeyin O’nun kudret ve tasarrufunun dışında kalamayacağını ilandır. Allah’ın tevhidini en veciz bir şekilde ikrardır.
Allah’tan başka kendini büyük gören ya da büyük görülen her şeyin büyüklüğü görecelidir. Ayrıca, büyüklük olarak görülen her vasıf, o kişiye Allah tarafından bahşedilmiş bir nimettir. Bu bakımdan Yüce Yaratıcı’nın dışındaki her türlü büyüklüğün kaynağı Allah’tır.
Öyleyse Allah’ın büyüklüğü dışındaki büyüklükler, var olabilmek için mutlak ekberiyetin Yüce Sahibi’ne muhtaçtır. Ezandaki tekbir, işte bu gerçeği “Allahu Ekber” nidasıyla yalın bir şekilde ortaya koymaktadır.
Altıncı cüzde; Nisa suresinin son tarafı ve Maide suresinin ilk yarısı bulunmaktadır.
Altıncı cüzdeki 3 konu (mesaj):
Maide suresinin baş tarafında; helal ve haram konuları özetlenmektedir. Mesela, behiymetü’l-enam denilen (davar, sığır ve deve cinsi) hayvanlar helal, ama ihramda kara avı yapmak haramdır. Allah’ın yeryüzündeki sembollerine (mesela, Kâbe tevhidin sembolü, kurban Allah’a yakınlığın sembolü), ayrıca savaşın haram olduğu aylara karşı saygılı olmak ve onların kutsallığına/saygınlığına halel getirmemek gerekir. Leş, akıcı kan, domuz eti ve Allah’tan başkası adına (mesela putlar adına) kesilen hayvanların eti haramdır. Eti yenen hayvanlar bir yerden düşerek, boğularak, boğazlanarak ve yırtıcı hayvan tarafından parçalanarak ölmesi durumunda bunların etleri de haramdır (ölmeden önce yetişip kesilen helaldir). Eğitimli av hayvanının tuttuklarını yemek helaldir. Hayvanı avın üzerine gönderirken besmele çekmek gerekir. Ehl-i kitabın kestikleri helaldir, onların kadınları ile evlenmek caizdir. Ancak Müslüman kadınlarla evlenmek efdaldir.
Maide suresinin sonraki bölümlerinde ise, bazı ahkam konuları açıklanmaktadır. Abdest, gusül, teyemmüm (Maide, 5/6), şahitlik, cihad, kısas ve irtidat gibi. Ayrıca iman, ibadet ve adalet gibi hükümleri terk eden önceki ümmetlerin sapmaları aktarılır, bu sapmaların sonunda Allah’ın gazabına ve lanetine uğradıkları gerçeği hatırlatılır.
[1] Kur’an-ı Kerim, Nisa, 4/1.
[2] Kur’an-ı Kerim, Âl-i İmrân, 3/103.
[3] Kur’an-ı Kerim, Hucurat, 49/10.