Tarih: 04.04.2023 00:00

Manisa İl Müftülüğü 2023 Ramazan Sayfası-13

Facebook Twitter Linked-in

 

 

 

 

 

 

 

04.04.2023 Salı (13 Ramazan 1444 ) Hazırlayan: Sebahattin GÖKSU / İl Vaizi

 

Günün Ayeti: 

 

“İşte sizler, Allah yolunda harcamaya çağrılıyorsunuz. Ama içinizden cimrilik yapanlar var. Kim cimrilik yaparsa ancak kendi zararına cimrilik yapmış olur. Allah her bakımdan sınırsız zengindir, siz ise fakirsiniz. Eğer ondan yüz çevirecek olursanız, yerinize başka bir toplum getirir de onlar sizin gibi olmazlar.” (Muhammed, 47/38)

 

Günün Hadisi:

 

“Kim helâl kazancından bir hurma miktarı sadaka verirse -ki Allah sadece helâl olanı kabul eder- Allah o sadakayı büyük bir hoşnutlukla kabul eder. Sonra onu sahibi için, sizden birinizin tayını yetiştirdiği gibi (özenle) dağ gibi olana kadar büyütür (bereketlendirir).” (Buhârî, Zekât, 8)

 

Günün Duası:   

 

“Ey bu gecenin ve biraz sonra olacak sahurun Rabbi olan Allah'ım! Bizi iftara ulaştırırken günahlarımızdan arınmış olarak orucumuzu açmayı nasip eyle!”

 

Günün Makalesi: 

 

TİCARET AHLAKI / Habil KESKE / Uzman Vaiz - Akhisar

 

     

Dinimiz İslam hayatının her alanında olduğu gibi ticaret alanında da ilkeler getirmiştir. Müslüman’ın namaz, oruç, zekat gibi ibadetlere riayet etmesi gerektiği gibi alışveriş hükümlerine  de riayet etmesi gerekir. Peygamberimiz bir hadisinde şöyle buyuruyor; Dinde alışveriş kurallarını bilmeyen çarşımızda alışveriş yapmasın. (Tirmizi) Alışveriş hükümlerini bilmeyen kimsenin kazancına haram karışabilir faizli bir muamele de bulunabilir kul hakkını çiğneyebilir bunlardan korunması dinimizin ticaretle ilgili hükümlerini bilmesine bağlıdır.

 

         

Ticarette en önemli ilke doğru sözlü olmaktır Peygamber Efendimiz; güvenilir ve doğru tüccar kıyamet gününde Peygamberler Sıddıklar ve Şehitlerle beraberdir buyuruyor. ( bni Mace Ticaret 1) Söz konusu bu ilkeye riayet edilse ticari sorunların çoğu ortadan kalkar ancak kişilerin daha çok kazanma hırsı onları dürüstlükten uzaklaştırmaktadır. bu yüzden buna uymak büyük bir manevi Kazanca sebep olmaktadır. bir başka hadisinde Peygamberimiz şöyle buyuruyor;

            

En güzel ve hoş kazanç o tüccarındır ki konuştuğunda yalan söylemez kendisine inanıldığında emniyeti kötüye kullanmaz vaat ettiğinde vaadinden dönmez satın aldığında malı kötülemez sattığında övmez borçlandığında vadesini geçirmez ve alacaklı olduğunda borçluya güçlük çıkarmaz (Beyhâki şuubül imen 4/221)

 

              

Alışverişte özellikle ikinci el araç satışında en çok yapılan aldatma aracın kusurunu söylemeden satmaktır Peygamberimiz; kim kusurunu söylemeden ayıplı malı satarsa Allahın gazabı meleklerin laneti onun üzerine yağmaya devam eder buyuruyor (İbni Mace ticaret 45) yine ticarette malını satabilmek için yalan yemin ile müşteri ikna etmeye çalışılır belki malın satışı çoğalır ancak bereket gider hadiste şöyle buyrulur; üç kişiye Allah kıyamet gününde rahmet nazarıyla bakmaz onları temize çıkarmaz onlar için elem verici bir azap vardır. Sahabeler sordu kim onlar ya Resulallah Peygamberimiz buyurduki; iyiliği başa kakan kibirlenmek için uzun elbise giyen ve malının değerini yalan yeminde arttırarak satışını kolaylaştırmak isteyen kimse. siz alışverişte çok yemin etmekten sakının çünkü o satışı teşvik eder sonra da bereketi yok eder (müslim iman 171) 

      

Yine ticarette önemli bir ilke de alacaklı zor durumda ise kendisini sıkıştırmamak kolaylık sağlamaktır Peygamberimiz şöyle buyurur; bir adam halka borç para veriyordu alacaklı tahsili için gönderdiği gence eğer sıkıntıda olana rastlarsan ondan vazgeç umulur ki Allah’ta bizden vazgeçer diyordu derken adam Allah’a kavuştu yani öldü ve Allah onu hesaba çekip azap etmekten vazgeçti (Buhari enbiya 56)

 

       

Bizler Müslüman olarak ticarette doğruluk ve dürüstlük üzere hareket etmeliyiz Allah rızasına uygun olmayan hiçbir şeyin bize fayda sağlamayacağını ve ahirette hesabının olduğunu unutmamalıyız helal ve temiz olduğunu tercih etmeli ve ona yatırım yapmalıyız.

 

 

Günün Fetvası: 

 

Oruçlu iken kan vermek ve vücuda kan almak orucu bozar mı?

 

Ramazan’da oruçlu iken kan verenin orucu bozulmaz (İbn Kudâme, el-Muğnî, IV, 50-52).

Vücuda kan almak ise, beslenme, gıda alma kapsamına girdiği için orucu bozar. Kan vermenin orucu bozup bozmaması ile ilgili olarak birbirine zıt iki rivayet vardır. Bunlardan birine göre Hz. Peygamber (sas), “Hacamat yapanın ve yaptıranın (vücuttan tedavi maksadıyla kan alanın ve aynı amaçla vücudundan kan aldıranın) orucu bozulur.” (Ebû Dâvûd, Savm, 28) buyurmuştur. Öte yandan Resûlullah’ın (sas) oruçlu iken hacamat yaptırdığı rivayet edilmiştir. (Buhârî, Savm, 32; Ebû Dâvûd, Savm, 29).

Bu iki hadisi birlikte değerlendiren bilginlerin çoğu, birinci hadisi “Hacamat yapan kişinin, kanı özel alet ile emerken ağzına kaçırabileceği, hacamat yaptıran ise kan verdiği için zayıf düşerek hasta olabileceği için oruçları bozulma tehlikesi ile karşı karşıya kalır.” şeklinde yorumlamış ve ikinci hadisi esas alarak kan vermenin orucu bozmayacağı sonucuna varmışlardır.

 

 

Kıssa:

 

Mağaraya Sığınan Üç Kişi

 

İyi niyet ve ihlâsla işlenen ameller, âhirette olduğu gibi dünyada da kurtuluşa vesile olur.

İnsanların Allah katındaki kıymeti, dış görünüşlerine ve mal varlıklarına göre değil niyetlerinin samimiyetine ve işledikleri amellere göredir. Bu konuda Allah Resûlü şöyle buyurmaktadır: "Allah sizin suretlerinize ve mallarınıza bakmaz, ancak kalplerinize ve amellerinize bakar." (Müslim, Birr, 34)

Niyetin samimiyeti, ihlâslı amelle, kalbin temizliği de dışa yansıyan samimi tutum ve davranışlarla belli olur.

Peygamberimiz (sas) bir gün  ashâbına niyet ve amelde samimiyetin, sadece Allah’ın hoşnutluğunu dileyerek bir işi yapmanın önemini şu kıssa ile anlatmıştır:

Geçmiş zamanlarda yağmurdan kaçarak mağaraya sığınan üç kişi, bir kayanın yuvarlanıp mağaranın ağzını kapatması üzerine çaresiz kaldılar;

Bunun üzerine şöyle dediler:

"- İyi amellerimizle duâ etmekten başka bizi buradan hiçbir şey kurtaramaz!"

İçlerinden birisi şöyle duâ etti:

"- Allâh’ım! Benim çok ihtiyar annem ve babam vardı. Onlardan evvel ne çocuklarıma ne de hayvanlara bir şey içirmezdim. Günün birinde odun toplamak için uzaklara gitmiştim. Onlar uyuyuncaya kadar dönemedim. Akşam yemeklerini hazırladım; fakat onları uyumuş buldum. Onları uyandırmayı ve onlardan evvel âilece süt içmeyi hoş görmedim. Çanak elimde olduğu hâlde onların uyanmalarını bekledim. Nihâyet gün ağarmaya başladı. Çocuklar ayaklarımın altında açlıktan ağlıyorlardı. Derken, annem ve babam uyandılar ve sütlerini içtiler. Allâh’ım! Eğer bu işi Sen’in rızân için yapmışsam, bu taştan çektiğimiz belâyı bizden uzaklaştır!"

Bunun üzerine taş bir parça açıldı, lâkin çıkılacak gibi değildi.

İkincisi şöyle yalvardı:

"- İlâhî! Amcamın bir kızı vardı ki, onu herkesten ziyâde seviyordum. (Bir rivâyete göre: Bir erkek, bir kadını ne kadar sevebilirse, ben de o kadar seviyordum.) Onunla beraber olmak istedim. Lâkin teklîfimi kabûl etmedi. Birkaç sene sonra bir kıtlığa uğrayınca bana başvurdu. Kendisini bana teslîm etmesi şartıyla ona yüz dirhem vereceğimi söyledim. (Çâresiz) kabûl etti. Bu sûrette fırsat elverince, (kendisine el uzatacağım sırada o):
'Allâh’tan kork da haksız olarak mührümü bozma!' dedi. Ben de (Allâh’tan korkarak) bu çok sevdiğim kadından (o bana teslîm olmak zorunda kaldığı hâlde) uzaklaştım. Verdiğim paraları da ona hibe ettim. Allâh’ım! Eğer bu işi sırf Sen’in rızânı kazanmak için yapmış isem, içinde bulunduğumuz belâyı üzerimizden gider!"

Mağaranın kapısı bir parça daha açıldı, (ancak) yine çıkılabilecek derecede değildi.

Üçüncü şahıs da şöyle duâ etti:

"- Allâh’ım! Ücretle birkaç amele tuttum ve ücretlerini verdim. Lâkin biri ücretini almadan bıraktı gitti. Onun ücretini ürettim. Onun hesâbına mal çoğaldı. Bir müddet sonra o adam yanıma gelerek:

'Ücretimi ver!' dedi.

Ben de:

'Şu gördüğün deve, öküz, koyun vs. senin ücretinden üremiştir, al hepsini götür!' dedim.

Şaşkınlık içinde kalan işçi sürüyü ve çobanı alıp gitmiş, olayı anlatan şahıs da, Allah’ım! Sen de biliyorsun ki ben bunu sadece senin rızan için yaptım." diyerek mağaranın açılması için Allah’a yalvarmıştır.

Bunun üzerine Allah kayanın açılmasını ve onların mağaradan kurtulmalarını sağlamıştır. (Buhârî, Edeb, 5)

İbadetlerin az veya çok olması değil, ihlâsla yapılmış olması önemlidir.

Onun için Hz. Ali, "Amelin az olup olmamasını değil, makbul olmasını önemseyin." (Tabakâtü’ş-şâfiiyyeti’l-kübrâ, VI, 379) uyarısında bulunmuştur. Zira amelin kabulü, büyük ölçüde ihlâsla yapılmış olmasına bağlıdır. Hz. Peygamberimizin (sas) Yemen’e gönderdiği genç sahâbîsi Muâz b. Cebel, kendisine tavsiyede bulunmasını isteyince Allah’ın Elçisi, "İnancında samimi (ihlâslı) ol. O zaman sana az amel de yeter." buyurarak ihlâs ve samimiyetin önemine dikkat çekmiştir.

Hz. Ömer, "Allah’ım! Amelimin hepsini salih ve sadece senin rızana has kılınmış eyle ve amelime hiçbir şeyi ortak etme." diye dua etmiştir. (İbn Teymiyye, Mecmûu’l-fetâvâ, X, 173)

Allah Resûlü, namazlarının ardından,

"...Allah’ım! Ey Rabbimiz ve her şeyin Rabbi! Beni ve ailemi dünya ve âhirette her an sana ihlâsla bağlı kıl. Ey yücelik ve ikram sahibi!.." duasıyla Cenâb-ı Hakk'a niyazda bulunmuştur. (Ebû Dâvûd, Vitr, 25)

 

 

SÖZLÜK:   

 

İstişare: 

 

         

İnsanlar birbirlerine muhtaçtırlar. Bu gerçek, ihtiyaçlarımızı karşılamada birbirimize yardımcı olmayı gerektirdiği gibi, yapacağımız işlerde de birbirimizle danışmayı gerektirir. “Danışan dağlar aşmış, danışmayan düz ovada şaşmış.” sözü bu gerçeğin bir ifadesidir.

İstişare ve danışma Şûrâ suresi 38. ayette müminlerin bir özelliği olarak zikredilir. Böylece, toplumsal meselelerde fikir alışverişinin önemi vurgulanarak birlik, beraberlik ve dayanışmanın tesis edilmesi amaçlanmaktadır. Çünkü bir arada yaşamak aynı zamanda birbirimize karşı sorumluluklarımıza, hak ve hukuka riayet etmemizi gerektirir.

“İş konusunda onlarla istişare et.” (Âl-i İmrân, 3/159) ayetinde de işaret edildiği üzere aile hayatında, iş hayatında ve benzeri durumlarda bir karar alırken insanlarla istişare edip onların görüşlerine değer vermek, toplumsal hayatın bir gereği olduğu gibi isabetli kararlar almamızı da sağlayan bir davranıştır. İstişare aynı zamanda kişinin yumuşak kalpli ve alçak gönüllü oluşunun da bir göstergesidir.

 

 

 

HER CÜZDEN 3 MESAJ:  13. CÜZ

 

 

 

 

 

On üçüncü cüzde öne çıkan 3 konu (mesaj): 

 

1. SABRIN SONU

Sabreden Kurtulur/Başarılı Olur
Yusuf suresinin son kısmında Mısır ve Ortadoğu’da gerçekleşen bir kıtlıktan bahsedilir. Kıtlığa hazırlıksız yakalanan insanlar Filistin tarafından Mısır’a gelip yiyecek talebinde bulunurlar. Gelen kişiler arasında Hz. Yusuf’un kardeşleri de vardır. Ancak Yusuf Peygamber onları affedip yiyecek vermiş, babalarıyla beraber Mısır’a gelmelerini ve yerleşmelerini istemiştir. O sıralar Yakup peygamber üzüntüden gözleri görmüyordu, oğlu Yusuf’un gömleği gelince onu gözlerine sürdü, Allah’ın izni ile gözleri açıldı ve görmeye başladı. Sonra hep beraber Mısır’a gittiler. Yusuf Peygamber’in yanına gelince hepsi ona saygı için eğildiler (Yakup peygamber ve 11 oğlu). Böylece Hz. Yusuf’un küçükken gördüğü rüya gerçekleşmiş oldu. Surenin sonunda Hz. Yusuf’un bir konuşması ve duası bulunmaktadır (Rad, 13/100-101). Yusuf suresi ile Allah Mekke’de zor durumda olan Hz. Muhammed ve ashabına moral vermekte, ileride gerçekleşecek olan hicret ve devlete hazırlamakta, onların da Hz. Yusuf gibi başarılı olacaklarını müjdelemektedir.

 

2. GÜÇLÜ MÜMİN

Allah’a İtaatle Güçlenmek
Sonra Ra’d suresi başlar. Burada Kur’ân’ın güç ve kudret sahibi Allah’tan geldiği ve O’nun gücünün; yerlerin ve göklerin yaratılışı ve sistematik işleyişinde, diriliş, ilim, gök gürültüsü (ra’d) ve meleklerin itaatinde görüldüğü zikredilir, insanlar iman ve itaate davet edilir ve kalplerin Allah’ın zikri ile mutmain olacağı açıklanır (Rad, 13/28). Burada ayrıca güçlü müminin sıfatları da zikredilir:

a. Onlar ahitlerinde dururlar,

b. Allah’ın emrettiği ilkelerden ayrılmazlar,

c. Sabrederler,

d. Namaz kılarlar,

e. İnfak ederler,

f. Kötülüğü iyilikle silerler,

g. Risalete de her zaman tabi olurlar (Rad, 13/19-33).

 

3. PEYGAMBERLERİN DURUŞU

Güçlü Şahsiyetler/Örnek İnsanlar
Bu cüzde ayrıca İbrahim suresi bulunmaktadır. Kitabın ve peygamberin rehberliği anlatılmakta; Hz. Musa, Nuh, Ad ve Semud kavimlerinden örnekler verilmektedir. Ümmetlerin bir kısmı da peygamberlerini reddetmiş, ülkelerinden sürme veya öldürme ile tehdit etmişlerdi. Aynı şeyler Hz. Muhammed ve ashabı için de söz konusuydu (İbrahim, 14/3-34). Surenin sonunda ise Hz. İbrahim’in uzun ve güzel bir duası bulunmaktadır (İbrahim, 14/35-41).




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —