Bugün, 3 Mayıs 2024 Cuma

Manisa İl Müftülüğü 2022 Ramazan Sayfası-24

0

MANİSA -MEDYA 25.04.2022 00:07:35 3670 0
Manisa İl Müftülüğü 2022 Ramazan Sayfası-24

Manisa İl Müftülüğü 2022 Ramazan Sayfası

Hazırlayan: Sebahattin GÖKSU / İl Vaizi



25.04.2022 Pazartesi (24 Ramazan 1443)

Günün Ayeti:

'Rüzgârları da aşılayıcı olarak gönderip yukarıdan su indirerek sizi onunla suladık. Onu toplayıp depolayan da siz değilsiniz.'  (Hicr, 15/22)

Günün Hadisi:

'Küçüklerimize şefkat etmeyen, büyüklerimize saygı göstermeyen, iyiliği emredip kötülükten sakındırmayan kişi bizim yolumuzda değildir.' (Tirmizî, 'Birr', 15)


Günün Duası:   

'Allah'ım! Senden; affını; ayrıca dinim, dünyam, ailem ve malımla ilgili afiyet diliyorum.'
(Ebû Dâvud, 'Edeb', 110)


Günün Makalesi:

AKLIN İBADETİ: TEFEKKÜR / Keziban DUT / İl Vaizi
        İnsanoğlu tarih boyunca hayatı başta olmak üzere her daim “varlık”ın anlamı ve esrarını keşfetme, araştırma, sorgulama gayret ve çabasında olmuştur. Şüphesiz düşünme ve tefekkür, insanı diğer canlılardan ayıran en belirgin niteliklerdir. Belki de bu nitelikler, insanı insan yapan en önemli olgulardır. Öyle ki, her iki nitelik de insanlığın tarihi kadar eski ve köklüdür. Ancak unutulmamalıdır ki her insan şöyle ya da böyle düşünür ama, her düşünen kimse mütefekkir olarak nitelendirilemez. Zira tefekkür belli bir ilmi birikimin yanı sıra, aklın bütün zihinsel yetenek ve dinamikleriyle ilintili bir eylem/durum olarak algılanmalıdır.
İslam dini, kişileri hemen her konuda akıllarını kullanmaya davet eder. O denli ki, Kur’an-ı Kerim’de hemen her sure ve sayfada değişik köklerden türemekle birlikte, insanlar düşünmeye, evreni ve içindekileri ibret nazarıyla okumaya, ders çıkarmaya, Allah’a imana yönlendirilir. Bu bağlamda bilinçsizce hayat, doğru veya yanlışı aramaksızın/araştırmaksızın körü körüne taklit yerilir. Öz bir ifadeyle Kuran-ı Kerim’de aklın meyvesi olan tefekkürün terki hoş karşılanmamıştır. Nitekim, “Göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelip gidişinde selim akıl sahipleri için elbette ibretler vardır. Onlar ayaktayken, otururken ve yanları üzerine yatarken Allah’ı anarlar. Göklerin ve yerin yaratılışı üzerinde düşünürler. “Rabbimiz! Bunu boş yere yaratmadın, seni eksikliklerden uzak tutarız. Bizi ateş azabından koru” derler.” (Âl-i İmran, 190-191.) buyrularak insanın her koşulda yakın ve uzak çevresinin içerdiği esrar ve hikmeti tefekkür etmesi ve bu bağlamda evreni ve içindekileri yaratanı tezekkür etmesine vurgu yapılmaktadır.
Tefekkür, evreni ve daha da özele inerek varlığı muhteşem bir biçimde okuyuşun adıdır. Evrende mana değil manalar keşfedebilmenin ön koşuludur. Yaratıcı kudreti ve O’nun sınırsız gücünü anlamlandırabilmektir tefekkür ve tezekkür…
Nihayetinde tefekkürün hakikati Yunus’un dilinden
“İlim ilim bilmektir, ilim kendin bilmektir
Sen kendini bilmezsin, ya nice okumaktır
Okumaktan mana ne, kişi Hakkı bilmektir
Çün okudun bilmedin, ha bir kuru emektir” dizeleriyle tezahür etmektedir.

Anlamlı bir tefekkür, her şeyden önce “okuma” ve “kalem”e dayanır. İslam dininde ilme, bilgi ve tefekküre ne denli önem verildiği izaha gerek duyulmayacak ölçüde açıktır. Yüce Kur’an’ın ilk emrinin oku oluşu (Alak, 1-2.), söz konusu ayetlerin hemen akabinde “yaratılışa” ve medeniyetlerin inşasında âdeta kilit konumunda olan “kalem”e vurgu yapılması oldukça manidardır.
Tefekkür, özellikle dinî geleneğimizde önemli bir yer tutan zikirle de yakından ilgilidir. Zikir, hatırlamadır, hatırda kalmadır. “Öyleyse yalnız beni anın ki ben de sizi anayım. Bana şükredin, sakın nankörlük etmeyin.” (Bakara, 152.) ayeti bu hususa âdeta tercüman olmaktadır.  Öğüt ve tavsiye anlamına da gelen “zikir”, bir tefekkürdür, bir hatırlamadır/hatırlatmadır, farkında oluştur, fark edilmektir, farkına varmadır.
Hatırlamaya, farkındalığa sahip oluş, öncelikle kişinin kendisini tanıması ve hatırlaması süreci ile başlar. Onun içindir ki, tasavvufi geleneğimizde değer bulan, “kendini bilen Rabbini bilir” sözü oldukça manidardır. Kendisinin farkında olmayan insan, nasıl varlığı/başkalarını fark edebilir ki…? Bu konumdaki insanın tefekkür ve tezekküründen söz edilebilir mi? Öte yandan kendini bilen/hakîm insan, Evrenin yaratıcısı Hakîm Allah’ı bulacaktır. O’nu bulan her şeyi bulmuş, O’nu kaybeden de şüphesiz her şeyi kaybetmiş olacaktır.
Sonuç olarak belirtmek gerekirse tefekkür, insanın “var oluşu”, “varlık”ı ve evrenin gizemlerini keşfedebilmesi için gerekli en önemli eylemdir. Böylesi önemli bir eylem de şüphesiz belli bir ilmi birikimin yanı sıra, irfan ve hikmet arayışını da gerekli kılmaktadır.
Günün Fetvası:  

Sivil toplum kuruluşlarına zekât verilebilir mi?
Zekâtın verileceği yerler, Tevbe sûresinin 60. âyetinde belirlenmiştir. Buna göre zekât, ilke olarak fakirlerin ve ihtiyaç sahibi bireylerin hakkıdır. Bu itibarla, belirli şartları taşıyan müslümanların yükümlü oldukları zekât ve fıtır sadakasının, Kur’an-ı Kerim’de belirlenen yerler dışında herhangi bir yere verilmesi veya cami, köprü, yol, okul, su gibi hayır işlerine sarf edilmesi, Hanefîlerce caiz görülmemiştir. Bu esas gözetilmeksizin zekât niyeti ile yapılan ödemeler zekât yerine geçmez. Zekât, kendilerine zekât verilmesi caiz olan kimselere doğrudan teslim edilebileceği gibi, aracı vasıtası ile de ulaştırılabilir. Bu aracının birey olması ile kurum olması arasında fark yoktur. Buna göre hayır kurumu veya sivil toplum kuruluşu, toplayacağı zekâtları Kur’an’da belirlenen yerlere/fakir ve ihtiyaç sahiplerine ulaştırıyorsa aracı konumunda olan bu kuruluşlara zekât emanet edilebilir.
Zekâtı hak sahiplerine ulaştırmayıp, inşaat, aydınlatma, büro masrafları gibi genel hizmetleri içinde değerlendirecek olan kuruluşlara ise zekât verilmez.
Halka hizmet veren bu gibi kurumların varlıklarını sürdürmeleri için desteklenmeleri önemlidir. Ancak bu, zekât dışında gönüllü yardımlar yolu ile yapılmalıdır. Bunun yanında kamusal ve bireysel denetimler de ihmal edilmemelidir.



Esma-ü’l-Hüsna:

Hayy: Sözlükte “yaşamak, diri ve canlı olmak” anlamına gelen hayât (hayevân) kökünden sıfat olup “diri olan, yaşayan” demektir. Râgıb el-İsfahânî, Allah’a mahsus olan hayatın “ölümsüzlük” (bekā) anlamına geldiğini belirtmektedir. Buna göre hay, “hakkında ölüm geçerli olmayan varlık” demektir (el-Müfredât, “ḥyy” md.).

Kayyûm: Sözlükte “doğrulup ayakta durmak, devam ve sebat etmek, bir işin idaresini üzerine almak, gözetip korumak” anlamındaki kıyâm kökünden mübalağa ifade eden bir sıfat olup “her şeyin varlığı kendisine bağlı olan, kâinatı idare eden” demektir.Allah Teâlâ, bizzât kâim ve mevcut olup kimseye muhtaç değildir. Ezelî ve ebedîdir. Her şeyin varlık kazanması ve varlığını devam ettirmesi ancak Allah’ın yaratması, maddî mânevî ihtiyaçlarını gidermesi ve korumasıyla mümkündür. Yeri, gökleri ayakta tutan O’dur.

Vâcid:
 Sözlükte “bulmak, bilmek; müstağni olmak” anlamlarındaki vecd (vücûd) kökünden türeyen vâcid “dilediğini dilediği zaman bulan bir müstağni” mânasına gelir. Cenâb-ı Hakk’a nisbet edilen her şeyi kendi hakikati ve mahiyeti üzere bilmek/bulmak (vecd/vücûd) “vasıtasız ilim” anlamına gelir, çünkü Allah organlardan ve vasıtalardan münezzehtir (el-Müfredât, “vcd” md.).

Ramazan Sözlüğü:

Ashâb-ı Kirâm:
Arapça’da “dost, arkadaş” manalarında kullanılan “sâhib” kelimesinin çoğulu “ashâb” tır. “Ashâb-ı Kirâm, Rasûlullâh aleyhisselâmın şerefli dostları demektir. “Ashâb” kelimesiyle eş anlamlı olmak üzere, “Sahâbe” kelimesi de kullanılır. Müslüman olarak dünya gözüyle Rasûlullah aleyhisselâmı görüp sohbetinde bulunan sonra da iman üzere ölen kimselere denir. Bir kimse rüyasında Peygamber Efendimizi görmekle sahâbî olamayacağı gibi, Hz. Abdullah b. Ümmi Mektûm (r.a) gibi görme engelli oluşu sebebiyle de ashâb-ı kiramın dışına çıkarılamaz. Rasûlllah aleyhisselâmla sohbeti etmiş olması onun sahabiliğinin delilidir. Yine, “Bir şeyde itibar o şeyin son durumuna göredir” kaidesi gereğince Rasûlullah aleyhisselâmın mü’min olarak sohbetinde bulunup sonra irtidat eden (dinden dönen) fakat tekrar iman edip iman üzere ölenler ashâbdan sayılmıştır. Aynı kural Peygamber Efendimizle, kafir olarak görüşüp sonradan mü’min olanlar için de geçerlidir.

SAHABE VE KUR’AN

Sahabenin hayatında Kur’an’ın ayrılmaz bir yeri vardı. Onlar inen ayetleri onar onar ezberliyor ve gereğini yerine getiriyorlardı. Sahabe, Resûlullah (s.a.s.) hayatta iken anlayamadıkları ayetleri ona soruyorlar ve gerekli bilgiyi öğreniyorlardı. Resûlullah’ın (s.a.s.) vefatıyla birlikte herhangi bir ayeti anlamak için önce Kur’an’a müracaat ediyorlar, onda bulamazlarsa Hz. Peygamber’in (s.a.s.) sünnetine bakıyorlardı. Sünnette bir bilgi bulamadıkları takdirde, kendi rey ve içtihatlarıyla ayeti tefsir ediyorlardı. Kur’an’ın indiği ortam ve şartları çok iyi bilmeleri onların, ayetleri anlamalarında büyük bir rol oynamıştır.
Peygamberimiz’in (s.a.s.) vefatından sonra yaşanan Yemame Savaşı’nda hafız sahabenin birçoğu şehit oldu. Bunun üzerine Hz. Ömer’in (r.a.) çabasıyla oluşturulan bir heyet Kur’an’ı, yazılı malzeme ve ezber yardımıyla eksiksiz olarak toplamış ve Hz. Ebû Bekir’e (r.a.) teslim etmiştir (Buhârî, Fezâ’ilü’l-Kur’ân, 3). Kur’an’a olan bu hizmetleriyle onun bize intikalini sağlayan sahabe Kur’an’ın anlaşılmasında bizler için bir başvuru kaynağıdır.


 

MUHTARLARLA BULUŞAN BALABAN: ‘SORUNLARI ORTAK ÇÖZECEĞİZ’

YUNUSEMRE'DE ÇOCUKLARDAN 23 NİSAN'A ÖZEL FUTBOL RESİTALİ

CHP Manisa örgütünden alternatif kortej yürüyüşü

23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı büyük bir coşkuyla kutlandı

Maski 2 ton suyu 1 tl. Yaptı

Manisa Gazeteciler Cemiyet’inden ilk kutlama ziyareti Balaban’a oldu

BAŞKAN BALABAN YUNUSEMRE'NİN U16'LARINI AĞIRLADI

Manisalı İrem Öncü'ye Milli Gurur

  • Cuma 25 ° / 12.7 ° Bölgesel düzensiz yağmur yağışlı
  • Cumartesi 18.2 ° / 12.2 ° Orta kuvvetli yağmurlu
  • Pazar 20.1 ° / 10.5 ° Bölgesel düzensiz yağmur yağışlı

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.