1 yıldır ülkemizin sağlık ortamına özellikle hekimlerin sağlık sorunlarına odaklı “Emek bizim söz bizim” adıyla bir eylem süreci gerçekleştirdiklerini ifade eden Bilgin, “Buradaki amacımız Türkiye Tabipler Birliği ve Manisa Tabip Odası olarak yasadan gelen görevlerimiz var. Hekimlerin hakların korumak, geliştirmek aynı zamanda toplumun sağlık hakkına yönelik yapılan çalışmaları desteklemek, geliştirilmesine katkı sunmak gibi grevimiz var. Tabi pandemi döneminde hekimler, sağlık çalışanları pandeminin sağlık yükünü taşımakta büyük bir özveriyle çalışma gösterdiler, emek verdiler. Hem özlük haklarının hem de çalışma şartlarının iyileştirilmesiyle ilgili taleplerimiz tam anlamıyla gerçekleşmedi. Özellikle sağlık ortamında yıllardır dile getirdiğimiz sağlığın bir insan hakkı olduğu, nitelikli hizmet üretimi koşullarının yaratılmasında taleplerimiz karşılanmaması durumuyla karşı karşıyaydık. En önemli sorunlarımızın başında sağlıkta şiddet geliyordu. Sağlıkta şiddete karşı çok ciddi mücadeleler verdik. Ama buna rağmen günde ortalama 30 civarında sağlık çalışanlarımız sözel ve fiziki şiddete maruz kaldılar. Kalmaya devam ediyorlar. Sağlıkta şiddet devam ediyor” dedi.
Sağlığın kışkırtılmış talep üreterek sunulmasının sorunların temelini oluşturduğuna dikkat çeken Bilgin, “Neden böyle oldu? Biz öteden beri diyoruz sağlık basamaklı bir sistem üzerine kurulmalı. Zaten ülkedeki sistem bunun üzerine kurulmuş ama son yıllarda sağlığın piyasaya açılması, alınır satılır gibi ticarete dönüştürülmesi hakikaten hem insanların toplumumuzun sağlık hizmetine ulaşmasını güçleştirdi hem de sağlık çalışanlarının üzerindeki yükü artırdı. Hekimler ve sağlık çalışanları bu yükü hem ağır hem şiddet görerek hem de emekleri değersizleşerek ödemek zorunda kaldı. Bizde meslek örgütü olarak hak mücadelesini sürdürdük bugüne kadar. Son dönemde şiddete yönelik bizi çok tatmin etmese de çıkarılan yönetmelikle karşı karşıyayız. Süreç içerisinde şiddeti ceza yöntemiyle önlemenin ne kadar etkili olacağını göreceğiz. Bunun yanında son dönemde ekonomik anlamda iyileştirmeler yapıldı. Çünkü özellikle son 1 yıldır kamu hastanelerinde, devlet hastanelerinde Sağlık Bakanlığına bağlı hastanelerde çalışan hekimlerin dışarıya, özele, muayeneciliğe hatta yeni mezun arkadaşlarımızın yurt dışına gitme gibi bir sorunla bakanlık karşı karşıya kalınca adım atmak zorunda kaldı” diye konuştu.
Hekimlerin genel sorunlarının yanında yerel sorunlarında bulunduğunu kaydeden Bilgin, “Geçici görevlendirmeler, hastanelerdeki doktor eksikliğinin merkezden apar topar bir günde karar verilen görevlendirmelerle karşı karşıya kalıyorlar. Sayısı az olan branşların tek hekim, iki hekimle çalışanların nöbetle karşı karşıla kalması. Bu iş yükünü artırıyor. Tıbbı ekipman eksikliği var. Şehir Hastanesi diğer hastanelerden farlı bir yapılanma ile yaşamımıza girdi. Şehir hastanelerinde şirketler var. Fizik tedavi ekipmanlarının bulunmaması tamamen şirketin güdümünde. Aynı zamanda idareci sorunları da çok fazla. Biz bu sağlıkta dönüşüm sürecinde 20 yılda gördüğümüz şey hekimler olarak kendimizi değersiz gördük. Kamu otoritesi hekimleri değersiz, emeğine saygı duyulmayan biçimde işlev gören bir görüş bakışıyla yaklaşıyor. Bu da hekimlerin kendilerini korunaksız, sahipsiz, değersiz hissetmelerine neden oluyor. Hekimlerin tek derdi biz sesimizi duyurmaya çalışınca bu hekimlerin gözünü doyuramazsınız, bunlar hep para bekliyorlar. Elbette emeğimizin hakkını talep ediyoruz. Bizim tek sorumumuz parayla ilgili değil. En önemli sorunumuz kendimizi değersiz hissetmemiz, hissettirilmemiz. Bunu da en başta kamu otoritesinin yukarıdan aşağıya yani hastane başhekimden Sağlık Bakanına kadar böyle bir sinsilenin içinde bunu maalesef öyle hissediyoruz. Onları arkamızda hissetmiyoruz. Çünkü hekimlik bir anlamda bir özgür ve bağımsız bir kamu gücünü arkasında hissederek biraz cesaretle yapılacak bir iştir. Bu iş artık cesaretle yapılmıyor” dedi.
Hekimlerimizin işi artıyor
Türkiye’de yılda 1 milyar kişinin sağlık için başvurduğunu belirten Başkan Bilgin, “Herkes yılda ortalama 10 kere sağlık başvurusunda bulunuyor. Dünyanın hiçbir yerinde böyle bir rakam yok. OECD ortalaması 6,5’tur. Bizde 10’a dayanmıştır. Bir kişi ortalama yılda 10 kez başvuru yapıyor. Bu da 1 milyar rakamına yakın bir rakama denk geliyor. Bu yük mevcut durumla taşınamaz. Burada sağlık tesislerinin eksikliğinden ziyade bu düzensizliğin, bu dengesizliğin kurulmamasının, sağlığın popülist bir politikayla halkı memnun etmeye odaklı isteyen istediği zaman istediği yere başvurabilirsin diye popülizmli yapılan bir şey olduğunu da biliyoruz zaten. Dolaysıyla bu popülist politikalara kurban edilmemeli sağlık. Edilmiş durumdadır. Dolaysıyla bu yükün altında da hekimler, sağlık çalışanları doğal olarak ezildiler, eziliyorlar.
Hekimlerimiz, Avrupa’daki meslektaşlarına göre günlük 3 katı iş yapıyor. Her gün 5 tane ameliyat yapamaz bir hekim. Bizim aslında isyanımız bunadır. Bu iş yükü bizi eziyor, bizi mutsuz ediyor. Hekimlerin özel hayatları yok. Hekimler geleceklerini göremiyorlar. Oysa ki hekimlik bu ülkenin göz bebeği mesleklerinden biridir” dedi.